Ocak 2016


IMG_7005
Razer Mamba - İnceleme
Razer, oyun aksesuarlarında dünya standartlarını belirleyen firmalardan biri. Firma ilk olarak fare modelleri ile başladığı üretim yolculuğuna sonradan klavye, kulaklık, hoparlör ve fare yüzeyi gibi daha birçok ürünü eklemiş olsa da fareler hiç şüphesiz halen en büyük öneme sahip. Firmanın sitesinde şu anda çeşitli oyunlara yönelik geliştirilen ve hatta tematik tasarımlara sahip 22 farklı fare modeli kullanıcılara sunuluyor. Razer Mamba ise 16.000 dpi hassasiyetteki algılayıcısı ile bir farenin günümüzde gelebileceği en üst noktayı temsil ediyor.

Razer Mamba’nın karton kutusunu çıkarttıktan sonra karşınıza lükslüğü sembolleyen siyah renkte bir metal kutu geliyor. Sunuş tarzı gerçekten çok başarılı ve size özel olduğunuzu hissettiriyor. Kutuyu açınca sizi fareden önce CEO’nun teşekkür mektubu karşılıyor. Fare ve aksesuarları süngerlerin içine son derece korunaklı şekilde yerleştirilmiş durumda. Razer Mamba kablolu veya kablosuz olarak kullanabileceğiniz bir fare. Detaylara inmeye başlayalım.
Kutudan fare dışında şarj için kullanabileceğini bir stant, standı bilgisayara bağlamak için USB kablosu -bu kablo aynı zamanda fareyi doğrudan kablolu bir fare gibi kullanabilmenizi de sağlıyor- ve tıklama hassasiyet ayarı için bir mini tornavida geliyor. Tıklama hassasiyet ayarının ilk kez karşınıza çıktığına eminiz. Evet, Razer Mamba kişiselleştirilebilirliği donanımsal boyutta da ileriye taşıyarak tıklama hissinin sertliğini veya yumuşaklığını belirlemenize olanak sağlıyor. Bunun için farenin altında iki adet vida yer alıyor. Hem sağ, hem de sol tuşun hissi değiştirilebiliyor.

Tasarımsal detaylara inmeden önce teknik özelliklerden bahsetmekte fayda var. Razer Mamba’da 16.000 dpi çözünürlükte 5G lazer algılayıcı bulunuyor ve bu algılayıcı hassasiyet açısından günümüzün en üst seviyesini temsil ediyor. 50G hızlanma desteği ile saniyedeki 210 inç’lik hareketi bile algılayabilen Razer Mamba’da tıklama hassasiyeti ayarı “Click Force Technology” olarak geçiyor. Farenin kablolu ve kablosuz olarak kullanılabileceğini biraz önce söylemiiştik. 1 ms’lik yanıt süresi ve 1.000 Hz’lik raporlama süreleri oyuncular için önemli detaylardan.

Bir diğer önemli detay ise çözünürlüğün kolaylıkla değiştirilebilmesi. Kaydırma tekerleği altında bulunan çift tuş ile çözünürlük azaltma ve artırma işlemlerini kolaylıkla gerçekleştirebilirsiniz. Ayrıca oyuncular için önem taşıyan bir diğer nokta ise sağ ele uygun olarak tasarlanan tasarım ve tutma yerlerinin ekstra olarak pürüzlü bir malzemeden tercih edilmiş olması. Üstteki fotoğrafta sol yüzeyde bulunan malzemeyi görüyorsunuz. Malzeme terlemeyi engellediği gibi farenin heyecanlı sahnelerde elden kaymasının da önüne geçiyor.

Razer’ın yeni nesil birçok ürününde karşımıza çıkan Chroma teknolojisi Razer Mamba’da da yer alıyor. Bu teknoloji ile farenin logosunu, kaydırma tekerleği çevresini ve kenar aydınlatmasını 16.8 milyon renkten biri olarak seçebilmek mümkün. Öte yandan yer verilen dokuz adet tuşun tümü ayrı ayrı olacak şekilde programlanabiliyor. Çift seviyeli kaydırma tekerleği altı tuşu da önemli bir detay. Farenin altı kısmına bakınca “Click Force Technology” kapsamındaki ayar vidalarını görüyoruz. Kutudan gelen mini tornavida ile hassasiyetleri değiştirmek mümkün. Farenin altında ayrıca güç anahtarı ve şarj standı için gerekli olan iki adet iletişim noktası mevcut.
Razer Mamba, sağ elini kullanan oyuncular için geliştirilmiş bir fare seçeneği. Eğer sol elinizi kullanıyorsanız alışmanız mümkün olmayacaktır çünkü dikey olarak asimetrik bir tasarıma sahip. Farenin özellikle Chroma özelliği ile istenilen düzeyde ayarlanabilen renkleri son derece ilgi çekici bir görüntü ortaya çıkartıyor. Ergonomiklik ve kullanım rahatlığı olarak da Razer Mamba daha fazlasını aratmıyor.

Razer Mamba’nın kutusundan gelen kablo 2.1 metre uzunluğunda. Kablo hem şarj standı hem de kablolu kullanım için yeterli uzunluğa fazlasıyla sahip. Ayrıca kablo mikro fiber kaplı olduğu için karışmıyor ve takılma gibi sorunlar yaşatmıyor. Ayrıca olası kazalara karşı da direnç gösteriyor. 128 x 70 x 42.5 mm ölçülere sahip olan Razer Mamba’nın pili ile tam dolu iken 20 saatlik bir kesintisiz kullanım sağlıyor. Ayrıca kablolu kullanım sırasında pili şarj edebilmek de mümkün olabiliyor.
Razer Mamba’nın şarj standı hem pratiklik hem de şık bir sergileme olanağı sağlıyor. Farenin altında bulunan yuva, şarj standına rahat bir şekilde oturuyor. Standın ve farenin aydınlatması son derece başarılı. Şarj işlemini farenin sağ ve sol kısmında bulunan animasyon aydınlatmalarla izleyebilmek mümkün.
Razer Mamba hiç şüphesiz günümüzün en iyi faresi. Hassasiyet ve özellikler konusunda ciddi avantajlar sunuyor. Ayrıca rakipleri karşısında “Click Force Technology” ve kablolu / kablosuz kullanım gibi avantajları da söz konusu. Yaklaşık 399 TL’lik fiyatı yüksek bulanlar olacaktır ancak Razer Mamba’nın size uzun yıllar boyunca eşlik edecek kalitede olduğunu aklınızdan çıkarmamalısınız. Oyuncuların dışında Razer Mamba günlük hayatta da rahatlık isteyen kullanıcılar için çok uygun bir seçenek.

Canon EOS 760D - İnceleme
Canon EOS 760D, firmanın giriş seviyesinde konumlandırdığı ve EOS 750D’den sonra gelen en gelişmiş DSLR modeli olma özelliğini taşıyor. Canon EOS 760D ile birlikte giriş seviyesindeki çıtanın biraz daha orta seviyeye doğru yükseltilmeye başlandığına şahit oluyoruz. Özellikle üst yüzeyde bulunan yardımcı LCD ekran, mod seçici, 24 MP çözünürlük ve HDR video çekimi gibi ön plana çıkan ve etkileyici özellikleri giriş seviyesi bir modelde görüyor olmak sevindirici. Sınıfındaki modellere benzer şekilde Canon EOS 760D’de de kompakt bir gövde yapısı var ve taşınabilirlik ciddi şekilde ön plana alınmış.

Canon EOS 760D, 22.3 x 14.9 mm ölçülerinde ve 24.2 MP çözünürlükte bir CMOS algılayıcıya sahip. 24 MP çözünürlük geçerli ve en yüksek 6000 x 4000 piksel boyutunda fotoğraflar çekilebiliyor. ISO aralığının 100 – 12.800 arasında belirlenebilmesi mümkün. Ayrıca gereken durumlarda berraklıktan biraz taviz vererek 25.600 gibi yüksek değerleri de deneyebilirsiniz. Canon’un son zamanlardaki en etkileyici özelliklerinden biri olan Hybrid CMOS III AF sisteminin de Canon EOS 760D’de yer aldığını görmekteyiz. Böylece video çekimi sırasında gerçek zamanlı olarak odak değişimi algılayıcı kontrollü olarak gerçekleşebiliyor. Tabii ses ve pürüzsüz hareket gibi dinamikler için yeni nesil STM lenslerden kullanmanız gerekiyor ve bu nedenle kit olarak satılan kutudan STM özellikli 18 – 55 mm lens geliyor.

Canon EOS 760D’de tamamı çapraz tip 19 AF noktası bulunuyor. Ayrıca LCD ekran üzerinden dokunarak da istenilen bölgeye odaklama yapılabiliyor. 3.0 inç büyüklüğündeki ve 1 milyon piksel içeren LCD ekran olması gerektiği gibi net görüntüler sunuyor. Ayrıca eklemli ekran yapısı ile selfie veya daha zor sahnelerin çekimi kolaylaşıyor. Canon EOS 760D’nin enstantane hızı ise 30 saniye ile 1 / 4000 saniye arasında belirlenebiliyor. Seri çekimde ise 5 fps değeri elde edilebiliyor.

Kablosuz bağlantılar açısından da Canon EOS 760D’nin günümüzün ihtiyaçlarını rahatlıkla karşıladığını söyleyebiliriz. NFC ve kablosuz ağ desteği mobil cihazlarla iletişim kurmayı ve içerik aktarımını ciddi şekilde kolaylaştırıyor. Biraz önce de değindiğimiz üst LCD ekran, Canon EOS 760D’nin devrim niteliğindeki özelliklerinden biri. Ayrıca bu bölgede bulunan kısayol tuşları ile birçok ayar kısa zaman içerisinde gerçekleştirilebiliyor. Canon EOS 760D’nin HDR video çekiminde de son derece iyi sonuçlar verdiğini söyleyelim. 1920 x 1080 yani Full HD çözünürlükte 30 fps, 25 fps, 24 fps gibi değerler tercih edilebiliyor. Öte yandan daha profesyonel ses sonuçları alabilmek için mikrofon girişi de ihmal edilmemiş. Yine farklı kullanım senaryoları için HDMI çıkışı da mevcut.

132 x 111 x 78 mm’lik boyutları ile kompaktlık konusunda da sınıfının en iyilerinden olan Canon EOS 760D, 565 gram ağırlığa sahip. LP-E17 tip pili ile flaşsız olarak 440 kare fotoğraf çekebiliyor. Biraz da Canon EOS 760D’nin ergononomik yönüne eğilelim. Normal şartlarda kompakt fotoğraf makineleri ilk başta çekici gelse de, bir süre sonra özellikle gövde fonksiyonlarının azlığı nedeniyle heves kaçırmaya başlarlar acan Canon EOS 760D için bu durumun tamamen değiştiğini görmekteyiz. Sıkça belirttiğimiz gibi mod seçici konumu ve üst LCD ekran neredeyse bir üst model olan EOS 70D’yi aratmayacak düzeyde. Boyutları elbette biraz daha küçük ancak bunu da taşınabilirlik konusunda bir avantaj olarak değerlendirmeniz gerekiyor.

Canon EOS 760D’de bizi en çok etkileyen özelliklerden biri kablosuz ağ ve NFC destekleri oldu. Böylece çekimlerini anlık olarak paylaşan fotoğrafçıların işi ciddi derecede kolaylaşmış oluyor ve bellek kartını bilgisayara bağlama ihtiyacı neredeyse tamamen ortadan kalkmış oluyor. HDR video çekimi tarafı da özellikle gündüz çekimlerine ciddi şekilde etki eden bir etmen. Video odaklı çalışıyorsanız ve bu işi ciddi boyutlara taşıma niyetindeyseniz Canon EOS 760D’nin bu konudaki özelliklerinin ayrıcalıklı olduğunun yeniden altını çizelim.

Çözünürlük değerlerinin sürekli yükseltilmesine alıştık ancak burada da yine kısa bir değerlendirme yapmamız gerekiyor. 24 MP çözünürlükle çok daha büyük fotoğraflar çekebilirsiniz. Fotoğrafların kırpıldığında kalitesinin daha az bozulacağını düşünürsek daha detaylı makro fotoğraflar elde edeceğinizi belirtmek mümkün. Bir başka deyişle Canon EOS 760D ile sahip olduğunuz lensler biraz daha kendisini güçlendirir hale geliyor. Video tarafında büyük yenilikçilik sağlayan STM lenslerin de artık çeşitlenmeye başladığını sözlerimize ekleyelim. Sabit veya tele olarak birçok STM çeşidi bulabilirsiniz. Tabii STM’den en büyük verimi alabilmek için de Canon EOS 760D tarzı hibrit AF destekli bir makine kullanmanız icap ediyor.

3.0 inç büyüklüğündeki ekran günümüzün akıllı telefonlarında olduğu kadar hassas. Birçok ayar veya odaklama noktası seçimi gibi detaylar ekran üzerinden yapılabilir durumda. Video çekimi sırasında odak değişimi de ekrana dokunarak yapılabiliyor. Böylece profesyonel seviyedeki ve pahalı odak donanımlarına olan gereksinim de ortadan kalkmış oluyor. Bir şekilde Canon EOS 760D fiyatını daha da haketmeye başlıyor denebilir.

Canon EOS 760D’nin menüsü alıştığımız şekilde anlaşılır ve pratik. Ekranda piksellerin görünmeyecek kadar küçük olması, çekimlerinizi daha iyi inceleme fırsatı veriyor. Öte yandan ekran parlaklığı da gün ışığı altındaki çekimlerde asla yanıltmayacak kadar güçlü. 3.0 inç büyüklük de olabildiğince iyi düzeyde. Zaten daha fazlasına çıkabilmek de pek mümkün görünmüyor.

Canon EOS 760D yaklaşık 2799 TL fiyata sahip. Özellikle bir önceki model olan EOS 750D’den biraz daha pahalı ancak çok daha fazla üstünlüklere sahip. Hatta EOS 750D’nin şansını tamamen azaltıyor da denebilir. Profesyonel sonuçlar konusunda sizi tatmin edecek ve çok ileri düzey bir niyetiniz yoksa uzun yıllar boyunca yanınızda olacaktır.

Yeni Yılın Eset NOD32 Güncel Keyleri 2016
Yeni yılın yeni eset nod32 güncel keyleri uzun bir dönem eset nod32'yi rahatlıkla kullanmanız için paylaşıyoruz. Evet yeni yılda yeni keylerin bitme süresi Aralık 2017 ve Aralık 2018 yılına kadar sürüyor. Sizce de uzun bir süre değil mi hadi o zaman ürün anahtarlarını kullanma vakti.

Linke tıklayıp 5 saniye bekleyip reklamı geçe basarsanız site açılacaktır. Siteye ilk girdiğinizde reklam açılabilir kapatınız.

English Translate: The key to see below click link. After those five seconds we have to click “Reklami Gec” and then the keys will be shown.

ESET 9 Versyionları İçin Keyler:

Eset Nod32 9 Versiyon Link-1
Eset Nod32 9 Versiyon Link-2
Eset Nod32 9 Versiyon Link-3

ESET 8 Versyionları İçin Keyler:

Eset Nod32 8 Versiyon Link-1
Eset Nod32 8 Versiyon Link-2
Eset Nod32 8 Versiyon Link-3

ESET Mobile Security Versiyonları İçin Keyler:

Eset Nod32 Mobil Versiyon Link-1
Eset Nod32 Mobil Versiyon Link-2
Eset Nod32 Mobil Versiyon Link-3

Keylerle ilgili yorumlarınızı yapmayı unutmayın. İyi Günlerde Kullanın :)

Arama Sonuçları: Güncel Aktivasyon Keyleri, Güncel Ürün Anahtarları, Aktivasyon Key 2017, Nod32 trial key, nod32 trial serial, nod32 key, nod32 serial, eset key, serial keygen, eset nod32 key

IMG_7067
Lenovo Y50-70 - İnceleme
Taşınabilir bilgisayar üreticileri uzun zamandır oyunculara yönelik çözümler geliştirmeye devam ediyor. Özellikle önde gelen markaların tamamen oyunculara yönelik özelliklerle donatılan ve epey yüksek fiyatlı modellerini görmemiş olamazsınız. Aslına baktığınızda firmalar da kendi taraflarında haklılar çünkü bir oyuncu bilgisayarının ilk şartı standartların çok çok üzerinde, hatta zirve noktasına yakın seviyede donanım bileşenleri. Fiyatı ciddi şekilde artıran asıl etken bu. Öte yandan oyuncuların duyularına hitap eden ekran, ses sistemi ve klavye gibi detaylardan da kaliteden kaçınılmıyor dahası tasarımda da çeşitli renklendirmelere ve keskin çizgilere gidiliyor. Yazımızda Lenovo’nun Y50-70 modelini ağırlayacağız. Lenovo Y50-70 oyuncuların son derece önemsemesi gereken bir taşınabilir bilgisayar seçeneği çünkü fiyat ve karşılığında sunulanlar açısından değerlendirildiğinde piyasanın en iyisi olmaya oynuyor.

Lenovo Y50-70’te siyah renk ağırlıkta. Bilgisayarın çapraz ütü izlerine sahip üst kapağı sıradanlığın ötesine geçmeyi başarıyor. Kapakta kullanılan malzeme alüminyum ve iki taraflı fırçalama işleminin de son derece iyi bir görünüm sunduğunu belirtmemiz gerek. Lenovo logosu ise yine alüminyum malzemeden fakat daha farklı bir işleme metodu ile üretilerek kapağa oturtulmuş. Lenovo Y50-70 daha kapağını açmadan bizleri etkilemeyi başarıyor. Siyah rengin içeride de devam ettiğini görüyoruz. Ekran çerçevesinde piyano siyahı bir çerçeve tercih edilmiş. Gövdede ise ellerin kaymasını engelleyen ve rahatlık sağlayan özel dokulu bir kaplama var. Bu malzeme alt ve yan taraflarda ton farkı olmadan yerini tipik siyah plastiğe bırakıyor.

Klavyenin sağ ve sol üstünde konumlandırılan hoparlörlerde alanında profesyonel üreticilerden biri olan JBL’in imzası var. Stereo standardındaki bu hoparlörlere ayrıca kasa içinde konumlandırılan ve alt tarafa doğru ses üreten bir subwoofer eşlik ediyor. Genel ses performansını başarılı bulduğumuzu söylemeliyiz. Hoparlörler ayrıca Dolby Advanced Audio teknolojisine sahip ve yazılım desteği ile çıtayı daha da yükseltiyor. Hoparlörlerin tasarımı gövdenin arkasına doğru kıvrılıyor. Sıra dışı bir görüntü ile karşı karşıya olduğumuz kesin. Ayrıca bilgisayarın soğutma sistemi alttan hava çeken ve ekran menteşelerinin arasındaki bir ızgaradan tahliye eden yapıda yer alıyor. Böylece daha ince bir bilgisayar karşımıza çıkıyor.

Tasarımsal detaylara daha fazla bakmadan hemen teknik özellikleri bir listeleyelim.

  • Intel Core i7 4720HQ (2.6 GHz) işlemci
  • 16 GB DDR3 sistem belleği (1600 MHz)
  • 8 GB NAND + 1 TB HHD
  • 4 GB NVIDIA GeForce GTX 860M grafik kartı
  • 15.6 inç ekran (1920 x 1080 piksel)
  • JBL ses sistemi
  • 720p web kamera
  • 4 hücre batarya
  • 2 x USB 3.0, 1 x USB 2.0 bağlantısı
  • 802.11a / b / g / n / ac kablosuz ağ
  • Bluetooth 4.0
  • SD kart okuyucu
  • Microsoft Windows 8.1 işletim sistemi
  • 387 x 263 x 23.9 mm boyutlar
  • 2.4 kg ağırlık

Lenovo Y50-70, Intel’in üst seviye Core i7 4720HQ işlemcisine sahip. Her şeyin öncesinde bu işlemci dört çekirdekli ve aynı anda HyperThreading ile sekiz komut dizisi işleyebiliyor. Normal şartlarda 2.6 GHz hızında çalışan işlemci ayrıca tek çekirdek odaklı uygulamalarda hızını 3.6 GHz’a kadar kendisi yükseltebiliyor. 6 MB önbelleğe sahip işlemcinin güç tüketimi de 22 nm teknolojisi nedeniyle 47W gibi dengeli bir seviyede. Sistemde bulunan bellek miktarı da 16 GB gibi ideal bir seviyede. Elbette 32 GB’a çıkartabilme şansınız var ancak yeterli geleceğini söyleyebiliriz. Bahsedilmesi gereken noktalardan biri de grafik kartı. Lenovo Y50-70, sistemden bağımsız olarak görev yapan 4 GB kapasiteli NVIDIA GeForce GTX 860 grafik kartına sahip. Grafik kartı yetenek olarak günümüzün birçok oyununu rahatlıkla oynatacaktır. Elbette bunda ekran çözünürlüğünün 1920 x 1080 olmasının da etkisi var. Yine de bazı oyunlarda çok fazla detaylara odaklanmamanız gerekecek. 15.6 inç büyüklükteki ekranın neden 4K değil de Full HD olarak sunulduğu kısmı ise bize göre daha doğru bir seçim denebilir. 4K bir ekranda oyun oynamak için çok daha fazla grafik kartı gücü gerekiyor. Bu daha iyi bir soğutma sistemi, dha büyük kasa ve daha yüksek fiyat demek. Lenovo Y50-70 bu noktada da dengeyi korumayı başarmış. Nitekim bunu 1 TB kapasitedeki HHD’den de görebiliyoruz.

Lenovo Y50-70, oyuncu olmak için kaslı olmanızı gerektirmiyor. 387 x 263 x 23.9 mm boyutlar ve 2.4 kg ağırlık taşınabilirliği etkilemiyor. Bilgisayar gövdesinin ince yapıda olmasının bir diğer sebebi de optik sürücünün kullanılmaması. Daha doğrusu optik sürücü harici olarak sunuluyor ve kutu içeriğinden geliyor. Her ne kadar günümüzde optik sürücüye olan ihtiyaç ortadan kalkmış gibi görünse de Lenovo Y50-70 işi sağlama almış görünüyor. Tasarıma geri dönelim. Lenovo Y50-70, firmaya özgü ve AccuType adında daha iyi bir klavyeye sahip. Klavyede her tuşun kavisli bir yapısı var ve parmağın hareket etmesi kolaylaşıyor. Chiclet yapısındaki klavyenin tuş yükseklikleri ve hissiyatı da son derece başarılı. Ek olarak kırmızı renkli aydınlatma da oyunların hoşuna gidecek bir diğer detay. Fn ve Boşluk tuşlarına birlikte basarak aydınlatmanın kademesini belirleyebiliyorsunuz. Üstteki fotoğrafta JBL imzalı ses sisteminde de kırmızı rengin uygulanış şeklini görüyorsunuz.
Dokunmatik yüzey ürünün ölçüleri düşünüldüğünde standartlara göre biraz daha büyük denebilir. Çalışırken ve oyun oynarken rahatlık sağlıyor fakat oyuncuların yine de harici bir fareden faydalanacağı kesin. Eksi olarak belirtilebilecek herhangi bir yönü yok. Lenovo Y50-70’in sol tarafındaki arabirimler sırasıyla güç, ethernet, HDMI ve iki adet USB 3.0 şeklinde. Güç girişi Lenovo’nun kendine özel bir yapıda. İlk görüşte USB girişi ile karıştırmamak gerekiyor. Ethernet de dikkat çekici bir detay. Günümüzde kablosuz bağlantıların popülerleşmesi ile geride kalmaya başladı ancak oyuncular için halen vazgeçilmezlerden biri. Standartların dışında bir ağ donanımı yok. Sadece olması gerektiği gibi 1000 Mbps bant genişliğine destek veriyor. Burada değinilmesi gereken diğer bir konu USB 3.0 bağlantılarının aynı zamanda bilgisayar kapalıyken bağlı cihazları şarj edebilme özelliğinin olması.

Sağ tarafta ise mikrofon ve kulaklık gibi önemli girişlere ek olarak bellek kartı okuyucu, fare veya USB sürücü için kullanılabilecek USB 2.0 arabirimi ve Kengsington kilidi yuvası var. Bellek kartı yuvası SD standardı ile uyumlu. Bilgisayarın aslında taşıdığı donanıma göre ince olan gövdesi aşağıdaki fotoğraftan daha net bir şekilde anlaşılabiliyor. Dikkat ederseniz kavisli klavye tuşları da göze çarpıyor.

Yazımızın başında da bahsettiğimiz gibi Lenovo Y50-70, dengeyi iyi kuran bir oyuncu bilgisayarı. Günümüzün oyunları için yeterli donanıma fazlası ile sahip. Daha iyi alternatifler yok mu? Elbette var ancak kesenin ağzını bir kat daha fazla açmanız icap edebilir. İncelememiz süresince Lenovo Y50-70’in bir eksiğine rastlamadık. Donanım seçimlerinde de en doğru tercihler yapılmaya çalışılmış. SSD ile fiyat yükseltmek yerine sabit diskle kapasite sorunu çözülmüş, yine 4K ekran oyuncular için biraz erken ve maliyet odaklı da düşünülerek Full HD’ye gidilmiş. Optik sürücünün gövde dışında sunulması da tasarımı olumlu yönde etkileyen bir karar.
Lenovo Y50-70’i beğendik. Şu anda günümüzde tasarım, donanım, performansı ve fiyat olarak en başarılı oyuncu bilgisayarlarından biri olduğunu söyleyebiliriz. 2.4 kg ağırlığı ile taşınabilirliği zora sokmuyor. Oyun sırasında ise rahatsız edici bir fan gürültüsü ve ısınma problemi de oluşturmuyor. Eğer hem işi, hem de oyunu aradan çıkartmak istiyorsanız kesinlikle iyi bir seçenek.

HP-DeskJet-Ink-Advantage-5575-All-in-One
HP DeskJet Ink Advantage 4535 - İnceleme
Teknoloji dünyasında geçmişten günümüze gelmeyi başaran ve halen “olmazsa olmaz” ürünler arasında yer alan yazıcılar gelişimini sürdürmeye devam ediyor. Teknik tarafta elbette artık daha az kartuş ve güç harcayan modelleri görmekteyiz. Hepsi Bir Arada modeller diğerleri karşısında standart hale geldi denebilir. İşlevsellik açısından çok daha fazlasını sundukları gibi tarayıcı ve fotokopi makinesi ihtiyaçlarını da ortadan kaldırıyorlar. Hatta bazı gelişmiş modellerde faks özelliği de sunuluyor. Küçük ölçekteki işletmeler için de piyasadaki tüm modeller fazlasını bile sunuyor. Yazıcı dendiğinde akla gelen ilk markalardan biri olan HP’nin DeskJet Ink Advantage 4535 modeli ile birlikteyiz. DeskJet Ink Advantage 4535 sadece teknik açıdan değil, yazılımı itibariyle de oldukça gelişmiş bir seçenek.

DeskJet Ink Advantage 4535, adından da anlaşılabileceği gibi düşük kartuş tüketimi ile ön plana çıkan bir yazıcı. Siyah ve renkli için iki ayrı kartuşla birlikte kutusundan geliyor. Tipik bir Hepsi Bir Arada yazıcıdan daha az yer kaplayan ve daha şık görünen DeskJet Ink Advantage 4535’te üst seviye yazıcılarda karşımıza çıkan çift taraflı baskı özelliği de standart olarak sunuluyor. Böylece kartuş ve enerjinin yanı sıra kağıttan da tasarruf yapmanız sağlanıyor.

DeskJet Ink Advantage 4535’in isteğe bağlı olarak kullanabileceğiniz sessiz modu da önemli bir avantaj. Özellikle gece çalışanlar için düşünülmüş olan bu özellik ile evde uyuyanları rahatsız etmeden çıkış alabilirsiniz. Çıkış süresi biraz daha uzuyor ancak işleri sabaha bırakmaktan kesinlikle iyi görünüyor. DeskJet Ink Advantage 4535’in ISO standardında S / B baskı hızı dakikada 9.5 sayfa. Taslak sayfalar ise dakikada 20 olarak çıkartılıyor. Renkli sayfalar ise yine ISO standardı kapsamında dakikada 6.8 adet olarak çıkartılıyor. Renkli taslaklar için belirtilen rakam ise dakikada 16 adet. Yazıcı ilk siyah çıkış için 18 saniyede, ilk renkli çıkış içinse 20 saniyede hazır hale geliyor.

HP’nin termal mürekkeplerini kullanan DeskJet Ink Advantage 4535, 4800 x 1200 dpi çözünürlükte renkli baskı yapabiliyor. Bu değer gerçekten de stüdyo kalitesine yakın derecede sonuçlar elde etmenizi sağlıyor. Üstelik uygun kağıt kullandığınızda A4 boyut için bile etkileyici sonuçlar elde edebilirsiniz. Siyah renk için desteklenen baskı çözünürlüğü ise 1200 x 1200 dpi seviyesinde. Yazıcının ön tarafında yer alan kağıt kaseti 100 A4 kağıdı saklayabiliyor. Çıkış tepsisi ise 25 adet kağıdı taşıyabiliyor. Mobil baskı gibi kullanımlarda çıkışların yere düşmemesi için otomatik açılan kağıt tutacağı da yazıcıda karşılaştığımız başka bir dikkat çekici özellik. Kenarlıksız baskıya da destek veren HP DeskJet Ink Advantage 4535’de A4, A5, B5, DL, C6 ve A6 tip ve 70 – 90m2 gramajda kağıtların kullanımına destek veriliyor.

Yazıcının üst kısmında sunulan tarama bölgesi 216 x 297 mm alana sahip ve A4 boyutundaki belgelerin kolaylıkla taranmasını sağlıyor. Öte yandan yazılımda bulunan kolay kimlik fotokopisi gibi özellikler de tarayıcıdan alınan verimi birkaç basamak yukarıya taşıyor. Bilgisayar olmadan tarama yapma ve e-posta gönderme gibi özellikler de DeskJet Ink Advantage 4535’in dikkat çekici yönlerinden. Tarama TIFF, JPEG, PNG, BMP ve PDF formatlarında ve en fazla 1200 dpi optik çözünürlükte yapılabiliyor. Belirtilen tarama hızı ise dakikada 4 sayfa renkli ve 8 sayfa S/ B şeklinde. Tarayıcı için otomatik kağıt yükleme özelliği bulunmuyor. Fotokopi modunda ise ister S / B, ister renkli olarak 600 x 300 dpi çözünürlükte işlemler gerçekleştiriliyor. Aynı anda en fazla 50 adet kopyalama yapabilirsiniz ve kopyalanacak belgenin boyutunu yüzde 25 ile 400 arasında değiştirebilirsiniz.

HP DeskJet Ink Advantage 4535 bilgisayarınızla sadece USB arabiriminden iletişim kuruyor. Ethernet desteği yok ancak ağa bağlamak istemeniz durumunda kablosuz ağ desteğinden faydalanabilirsiniz. Ağ bağlantısı ile birlikte mobil cihazlarınızdan, yazıcının yanınızda olmasınız bile çıkış alabilir, tarama yapabilir veya taradığınız belgeleri e-posta olarak belirlediğiniz bir adrese gönderebilirsiniz. Dilerseniz akıllı telefonunuzu veya tabletinizi doğrudan HP DeskJet Ink Advantage 4535’a bağlama şansınzı da var.

Yazıcı şık bir görünüme sahip. Noktalı olarak tasarlanan üst kapakta dikkat çekici bir HP logosu bulunuyor. Bunun dışında tasarım oldukça sade. Tüm kontroller dokunmatik ekran üzerinden yapıldığı için yazıcının üzerinde kafa karıştıran bir kontrol paneli bulunmuyor. Malzemenin piyano siyahı olmaması da önemli bir avantaj ancak siyah renk nedeniyle sık sık tozunu almanız gerekebilir.

HP DeskJet Ink Advantage 4535’in tüm kontrolleri ön yüze yerleştirilen ve 2.2 inç büyüklüğündeki kapasitif dokunmatik ekran üzerinden yapılabiliyor. Türkçe desteği de mevcut. Ekranın kullanımı tıpkı akıllı telefon veya tabletlerde olduğu gibi rahat. Kurulum ve kullanıma dair tüm detaylara ekran üzerinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca burada bulunan ek özelliklerle şablon bastırabilir, kolay kopyalama özelliklerini kullanabilir ve mürekkep seviyesini kontrol altında tutabilirsiniz. Test ettiğimiz süre boyunca HP DeskJet Ink Advantage 4535’den oldukça memnun kaldığımızı söylemeliyiz. Teknolojik üstünlüğünün dışında tasarım olarak da günümüzün sınırlarını aşmayı başarıyor.

IMG_7129
ZyXEL NBG-418N v2 - İnceleme
ZyXEL’in ev ve küçük çaptaki işletmelere yönelik sunduğu ZyXEL NBG-418N v2 modeli, yönlendirici olarak hem yer kaplamayan hem de rahat kullanılabilen bir seçenek. Kablosuz erişim noktası ve yönlendirici özelliklerinin ikisini bir arada sunan ürün beş farklı kullanım modu, 5 dBi gücündeki ikiz anteni ve 300 Mbps’ye varan kablosuz ağ hızı ile ön plana çıkıyor. 802.11n teknolojisini destekleyen ürün özellikle evinin ya da ofisinin arka odalarında sinyal sorunları yaşayanlar için çözüm olma özelliği gösteriyor.
ZyXEL NBG-418N v2’nin beş farklı kullanım modu arasında erişim noktası, yönlendirici, tekrarlayıcı, köprü ve kablosuz ağ istemcisi bulunuyor. Bu noktada yönlendirici desteği ZyXEL NBG-418N v2’nin kullanıcılara sunduğu ekstra bir özellik olarak gösterilebilir. 802.11n destekli olan üründe 5 dBi gücündeki antenler görevini son derece iyi bir şekilde yerine getiriyor. Çıkarılabilir şekilde tasarlanmış olan antenler arzu edilirse daha güçlü çözümlere terfi imkanı da sağlıyor.
ZyXEL NBG-418N v2’nin özellikleri arasında çevrecilik de ön planda tutuluyor. Ürün mevcut bağlantı durumunu ve takılı olan ethernet kablolarının uzunluğunu otomatik olarak tespit ederek güç tüketimini otomatik olarak ayarlayabiliyor. Ek olarak kablosuz bağlantı aktivitesine göre de güç ihtiyacını yönetebiliyor. Belirli durumlarda ise kablosuz ağın güç tüketimi sıfır seviyesine kadar inebiliyor. ZyXEL NBG-418N v2 ayrıca WMM teknolojisi ile de çağımıza ayak uydurmayı başarıyor. Video ve ses temelli uygulamaların ihtiyaç duyduğu bant genişliğine öncelik tanıyan ürün böylece multimedya odaklı uygulamalardaki donma ve takılma sorunlarını en az düzeye indiriyor. ZyXEL NBG-418N v2 ayrıca kablosuz çıkış gücü, otomatik kanal tarama ve MAC filtreleme gibi olması gereken özelliklerin tümüne sahip.
Teknik özelliklere bakacak olursak üründe 802.11n desteklendiğini söylemiştik. Elbette geriye dönük olarak 802.11 b/g desteği de mevcut. Kablosuz ağ güvenlik protokolleri olarak 64 / 128 bit WEP, WPA-PSK / WPA2-PSK destekleniyor. Ayrıca kablosuz ağınızın ne zaman açılıp ne zaman kapanacağını programlayabilmeniz de dikkat çekici bir detay. Ön tarafa baktığımızda kablolu ve kablosuz ağ iletişiminin yanı sıra şifreleme konusunda da kullanıcıyı bilgilendiren LED’lerin yer aldığı görülüyor.
Arka tarafta dört adet LAN bağlantısı ve bir adet WAN bağlantısı kullanıcılara sunuluyor. WAN bağlantısı ile mevcut bir internet bağlantısını kablolu veya kablosuz olarak dağıtabilirsiniz. Sunulan ethernet arabirimlerinde desteklenen hız ise 100 Mbps seviyesinde. 142 x 102 x 23 mm boyutlara sahip olan ürün, benzer işleve sahip modellerle kıyaslandığında oldukça küçük kalıyor. Ayrıca şıklık konusunda da birkaç adım önde olduğunu söylemeliyiz.
ZyXEL NBG-418N v2 yazılımı açısından da başarılı bir ürün. Otomatik IP değişimi, uPnP, bantgenişliği yönetimi, otomatik kanal seçimi, kablosuz güç yönetimi gibi birçok detaya sahip. Ek olarak yazılım güncellemelerini de çevrimiçi olarak yapabiliyor. Web tabanlı yönetim arabirimi de olabildiğince basit seviyeye indirgenmiş ve her seviyeden kullanıcının rahatlıkla hareket edebilmesi sağlanıyor.
panel
ZyXEL NBG-418N v2 sınıfının başarılı ürünlerinden biri. Özellikle evinde veya ofisinde arka odalarda sinyal sorunu yaşayanlar için ilaç niteliğinde bir ürün olabilir. İki adet 5 dBi gücündeki anten türünün en iyi örnekleri arasında. Üstelik antenleri daha sonra daha güçlü çıkış sunan modellerle de değiştirebilmeniz mümkün. ZyXEL NBG-418N v2 özellik olarak da sınıfının standartlarından daha fazlasını sunuyor.

4
OCZ RevoDrive 350 480 GB PCIe SSD - İnceleme
SSD’ler son senelerde hızlı biçimde yaygınlık kazandılar. Başta düşük olan kapasiteler katlanarak arttı ve GB başına fiyat düştü. Önceleri 60 GB sürücüler bile pahalıydı ama günümüzde 120 GB modeller uygun fiyata alınabiliyor. Bu modellerin büyük kısmında ortak denecek özellik 2.5 inç gövde ve SATA 6.0 Gbps bağlantı. Böylece masaüstü ya da dizüstü sistemlerde kullanım mümkün oluyor. SATA için son nesil olan SATA 6.0 Gbps ile bağlantı hızı 600 MB/saniye değerini aşamıyor ama testlere göre 550 MB/saniye üstüne çıkılamıyor ve bundan ötürü epeydir SATA SSD’lerde üst hız sınırı artamıyor. Çözüm olarak akla gelen ilk seçenekse PCIe yuvasına takılabilen kart biçimli SSD’ler oldu. Bunlardan biri olan OCZ RevoDrive 350, performansı arttırmak için SATA sınırlamasının yerine PCIe 2.0 x8 veriyolu kullanıyor.
OCZ daha önceleri diğer RevoDrive modelleri de sunmuştu. İncelediğimiz RevoDrive 350’nin 480 GB versiyonu, önceki nesle kıyasla yarı yarıya daha ucuz ve bağlantı veriyolu iki kat daha geniş. Öncelikle şunu belirtmek isteriz ki PCIe bağlantılı SSD’ler yüksek performansa aç sistem düşkünleri ve oyunculara hitap ediyor. Kendi içinde RAID0 yapısını kullanarak performansı arttıran bu seri sunucular gibi sürekli yüksek yük altında kalan sistemler için de ideal. Normal bir masaüstü sistem içinde pek anlamlı değil. Ayrıca PCIe kart olduğundan mobil sistemlerde kullanılamıyor. Seride 24*, 480 ve 960 GB kapasite seçenekleri var.
Ürünün kutulaması son derece başarılı ve SATA SSD’ler gibi ufak bir kutuyla gelmiyor. Hayli büyük olan kutunun içinde darbelere karşı koruyucu plastik malzemeler var.
Ufak çaplı bir sürücü CD’si dahil edilmiş. Neden derseniz SATA SSD’ler aksine tak-çalıştır değil ve bu karta ait kontrolcünün sistem tarafından otomatik tanınması söz konusu değil. Kartı taktıktan sonra sisteminiz yeni bir donanım bulup sürücüsünü yükleyemeyecek. Bu aşamada CD’den destek alıp kuracaksınız. Optik sürücü kullanmayanlar OCZ sitesinden indirebilir.
OCZ RevoDrive 350 son derece performanslı bir ürün ve bu yüzden üzerindeki yongalar ısınabiliyor. Bunların serin kalması ve aynı zamanda koruma sağlanması için özel bir pasif soğutma plakası eklenmiş. Mat görünümlü bu kaplama sayesinde şık görünüyor ve ağırlığını belli ediyor. PCIe 2.0 x8 bağlantısı destek veren anakartta teorik olarak saniyede 4 GB veri aktarabilir.
Kartı analiz etmek için dört vida sökerek öndeki soğutucuyu dışarı aldık. Aslına bakılırsa bunun görevi tek bir kontrolcüyü soğutmak gibi görünüyor çünkü sadece tek bir yongaya temas edecek biçimde termal macun tatbik edilmiş.
Toshiba tarafından satın alınmış olan OCZ’nin Toshiba üretimi 19nm MLC NAND Flash yongaları kullanıyor olması şaşırtıcı değil. Sağ altta görülen Marvell logolu yonga ise PCIe ile SATA bağlantıları arasındaki dönüşümü gerçekleştiriyor. İştte üstte yer alan soğutucu blok bu yongayı soğutmakla görevli. VCA 2.0 güncellemesi sayesinde NCQ, TRIM, SMART komutları iletilebiliyor, sürücünün performansı geri toplanabiliyor. 128-bit AES şifreleme de desteklenmekte. Yan yana görülen üç kontrolcüyse güç dağıtımı gerçekleştiren Enpiron üretimi 6A kapasiteli buck dc-dc dönüştürücüler.
240 GB modelde iki tane olmakla birlikte incelediğimiz 480 GB modelde dört tane birden LSI SandForce 2282 kontrolcü karşımıza çıkıyor yani dört tane 120 GB SSD alıp RAID0 modunda çalıştırmış gibi düşünebilirsiniz. Uyum sorunu yaşanmaması için RevoDrive 350’de AHCI arabirimi kullanılıyor. OCZ açıklamasına göre Toshiba yongalar günde 50 GB veri yazılsa da üç sene sorunsuz dayanabiliyor. Beklemede güç tüketimi 9.5W iken yüklemede 14W. Zaten dört SSD ve RAID0 SCSI kontrolcünün aynı anda işlediği unutulmamalı.
8Sürücüyü takıp sistemi başlatınca bilinmeyen SCSI cihazı eklenecek. CD’deki ya da firma sitesindeki Windows 7/8+ uyumlu sürücüleri kurmaya başlayın. Aynı sürücülerin Linux, Mint, Ubuntu, Fedora uyumlu versiyonları da bulunuyor.
Sürücüler kurulduktan sonra Windows tarafından OCZ 10xx SCSI kontrolcüsü olarak tanımlanacak. Bu cihazın bu şekilde sürücüyle kurulmasının bir diğer etkisi daha var. Doğrudan üzerine işletim sistemi kuracaksanız ilk aşamada RevoDrive 350 tespit edilemeyecek işletim sistemine disketi var deyip sürücüleri göstermeniz gerekecek.
Bir diğer uygulama olaraksa SSD Guru sunuluyor. Bunu kullanarak firmware güncellemek, güvenli biçimde içeriği silmek, BIOS güncellemek, SMART durumunu analiz etmek mümkün.
OCZ RevoDrive 350 480 GB versiyonunda 512 GB eden 16 GB kapasiteli 16 NAND bellek olsa da sisteme ayrılan alan sonrasında 480 GB kalıyor ama Windows içinde formatlı kapasite 447 GB değerine iniyor.
İlk test olan AS SSD bizleri heyecanlandırdı diyebiliriz. Sıralı okuma 1651 MB/saniye, sıralı yazma 874 MB/saniye gibi şaşırtıcı değerler. 4K ve erişim süresi değerleri de memnun edici. OCZ açıklamasına göre 480 GB modelin sıralı okuması 1800 MB/saniye, yazması 1700 MB/saniye olabiliyor ama bu testte göremedik.
IOPS açısından bakmak istediğimizde 4K rastgele erişim değerleri okumada 144K, yazmada 96K gibi dudak uçurtan değerler geldi. OCZ açıklamasında 480 GB model için sırasıyla 140 ve 90K geçiyor yani iki değer de aşıldı.
Bakalım ATTO OCZ’yi doğru çıkaracak mı derken sıralı okumada 2000 MB/saniye, yazmada 1898 MB/saniye gibi yok artık dedirten son derece uçuk rakamlar elde ettik. OCZ’nin açıklamasındaki değerler aşılmış oldu. ATTO’nun farkı sıkıştırılabilir veri içermesi ve SandForce kontrolcü bu alanda daha başarılı olmakta.
15CrystalDiskMark uygulaması da AS SSD gibi benzer rakamlar işaret etti. Sürücü sıralıda okuma, 4K rastgele erişimde yazma konularında uzman. RevoDrive 350 kullanıcıları asla performans sıkıntısı yaşamayacak.
SSD özel test uygulaması Anvil Pro ise benzer sonuçlar göstererek tamamen sıkıştırılamaz veri modunda 7311 puan elde etti. Sıralı okuma 1583, yazma 899 MB/saniye geldi. SATA SSD’leri üçe katlayan değerler söz konusu.
Anvil ile bu kez 0-fill seçtik ve performansın yükselmesine şahit olduk. Sıralıda yazma ve okuma 1500 MB/saniye üstüne çıktı. Elde edilen toplam puansa 8327 değerine yükseldi.

iphone_6s
Apple iPhone 6s
Senaryo aslında tanıdık: Apple her yıl amiral gemisi olarak gördüğü telefonunu yenilerken modelin sonuna bir “s” ekleyip yeni telefona daha hızlı bir işlemci, birkaç yeni özellik ve daha iyi bir kamera koyarak işi bitirir. Apple hayranları iPhone’larını derhal yenilerken sesi daha az çıkan kalabalık pek oralı olmaz. Fakat iPhone 6s’te durum alışılagelmişten oldukça farklı. iPhone 6s, ilk iPhone’un piyasaya çıkış tarihi olan 2007’den beri akıllı telefonlarda yapılan en büyük sıçramayı temsil ediyor.
3 boyutlu dokunuşlar
Bunun öncelikli sebebi 3D Touch adı verilen, dokunmatik ekranlarla yeni etkileşimler yaşamanızı sağlayan teknoloji. Basitçe anlatmak gerekirse 3D Touch, ekranın neresine bastığınıza veya parmağınızı ne kadar uzun süre basılı tuttuğunuza bakmakla kalmıyor, bunlara ek olarak ekrana uyguladığınız basma şiddetini de algılıyor. Pratikte Apple’ın sağlamaya çalıştığı şey, kullanıcının ekrana bastığı sıradaki “niyetine” göre kullanıcının yapmak istediğini sezmek.
İyi bir arayüz ve donanım tasarımının kalbinde yatan şey kullanıcının niyetinin anlaşılması ki Apple öteden beri bu niyet okuma işini oldukça başarılı şekilde götürüyor. Bu kez ise 3D Touch ile Apple, şapkasından oldukça şişman bir tavşan çıkarmış durumda. Basma şiddetini hisseden katman, 6s’in hafifçe içeri göçebilen elastik camının altındaki sensörlerle birleşince ekranın camı ve LCD arasındaki basma şiddeti hatasız olarak ölçülebiliyor. Diğer bir deyişle bu telefon ekrana ne kadar sert bastığınızı kusursuz bir şekilde anlıyor.
Daha anlaşılır bir şekilde anlatmak gerekirse 3D Touch, emektar bilgisayarlarınızdaki sağ tıklama özelliğini telefonunuza getiriyor. iPhone’un ana ekranında 3D Touch’ı destekleyen herhangi bir uygulamanın simgesine normalden daha sert bastığınızda o uygulamayla ilgili yeni seçenekler ve kısayollar karşınıza çıkıyor. Örneğin Kamera uygulaması özçekim, video, yavaş çekim ve standart çekim gibi kısayollar sunarken, Safari; okuma listesi, favoriler, standart sekme ve gizli sekme kısayollarını sunuyor.
3D Touch’ın yapabildiği tek şey bu değil tabii. Örneğin, destekleyen herhangi bir uygulamada bir web bağlantısına normalden sert bastığınızda web sayfasının ön izlemesini görebilirsiniz. Parmağınızla yukarı sürüklediğinizdeyse paylaşma ve kaydetme gibi seçenekler karşınıza çıkıyor. Daha da sert bastığınızda bağlantıyı kendi uygulamasında (bu durumda Safari’de) açabiliyorsunuz. Apple bu ön izleme ve sonrasında ana uygulamayı açma hareketlerini sırasıyla Peek ve Pop olarak adlandırıyor. Kullanmaya başladıktan kısa bir süre sonra bu hareketler olmadan nasıl yapabildiğinizi sorgular oluyorsunuz.
3d-touch
3D Touch, iOS 9’da birçok yerde kullanılıyor. Mail uygulamasında gelen mesajlara liste görünümünü terk etmeden kısaca göz atmak, çektiğiniz Live Photo’lardaki (Bu konuya daha sonra gireceğiz.) hareketli öğeleri görüntülemek, klavye açıkken işaretçinin yerini değiştirmek bunlardan birkaçı. Notlar uygulamasında ise parmağınızla bir şey çizerken daha sert fırça darbeleri yaratmak için daha sert basabiliyorsunuz.
Donanımsal olarak bakıldığında 3D Touch harikulade uygulanmış. İlk seviye 3D Touch etkisini yaratmak için öyle çok sert basmanız gerekmiyor ve yeni Taptic Engine (titreşim motoru), basma kuvvetinize göre yeni bir basınç seviyesine geçildiğinde parmağınıza ufak bir titreşim gönderiyor.
Bu, ileride telefonlarımızla nasıl etkileşeceğimizi belirleyecek önemli bir sıçrama olacak gibi görünüyor. Parmaklarımızı kıstırarak büyütme-küçültme yapmak ya da parmakla sürükleyerek sayfada gezinmek kadar hayati bir özelliğe dönüşebilir. Fakat dürüst olmak gerekirse bazı tutarsızlıklarıyla 3D Touch henüz eksikleri olan bir teknoloji. Uygulama ve özellikle de oyun geliştiricileri 3D Touch’a yönelik uygulamalar yazdıkça zamanla yeni fikir ve uygulamalar karşımıza çıkacaktır.
Kameralar
iPhone 6s’teki diğer önemli değişiklik kameralar. Arkadaki kamera 8 megapikselden 12 megapiksele çıkarılırken öndeki kamera günümüz standartlarında acınacak durumdaki 1,2 megapikselden 5 megapiksele çıkarılmış. iPhone 6’da olmadığı gibi iPhone 6s’te de optik görüntü sabitleme teknolojisi yok. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da sadece daha büyük boyutlu Plus’ta yer alan bu özellik, düşük ışıklı ortamlarda daha net fotoğraf ve video çekilmesini sağlıyor.
Öndeki yeni kamera çok daha fazla ayrıntı yakalayabiliyor ve az ışıklı yerlerde daha iyi özçekim (selfie) çekmenizi sağlamak için telefonun ekranını flaş gibi kullanıyor. Ancak Apple’ın ayrıntılara verdiği önem burada da kendisini gösteriyor: Ekran ilk aşamada en parlak beyazla ortamı anlık olarak aydınlattıktan hemen sonra fotoğrafta ten renginin doğru yansıtılması için daha güçsüz bir sarı ışık veriyor. Bu, arkadaki çift tonlu LED flaşı idareten simüle etmeye yönelik bir düşünce. Bu düşük ışıkta çekilen özçekimlerdeki parazitleri azaltmakta pek başarılı olmasa da artık daha kabul edilebilir detaylar ve gerçek ten rengini yakalamak mümkün. Bu özelliğe Retina Flash deniyor.
Piksel sayısındaki artış normal şartlarda parazitte de artışa neden olur ve bunun dönüşü daha düşük kaliteli resimlerdir, fakat artan megapiksel sayısı iPhone 6s’te böyle bir dezavantaja neden olmamış. Düşük ışıkta ve günışığında yüksek pozlamada çekilen her fotoğraf, mükemmel beyaz dengesi olan, oldukça ayrıntılı kareler üretiyor.
Gelelim Live Photos’a. Live Photos ile Apple, çekilen her fotoğrafın biraz öncesi ve biraz sonrasını (toplamda 1,5 saniye) video olarak kaydediyor. Ortaya ise Vine videolarına benzer fakat daha kısa hareketli kareler çıkıyor. Live Photos varsayılan olarak açık geliyor, küçük yuvarlak bir simge ve sarı bir uyarıyla özelliğin açık olduğunu size bildiriyor.
Bizim deneyimimize gelirsek, ilk Live Photo’larımızın hep kaldırımda veya ayaklarımızla başladığını fark ettik. Bir süre sonra fotoğraf çekme alışkanlıklarımızı Live Photos’a uydurmak durumunda kaldık. En iyi sonuçları, kamerayı sarı renkli uyarı kaybolana kadar nesnemiz üzerinde tutarak elde ettik.
Eğlenceli bir özellik olduğu doğru fakat Live Photos’un sosyal medyanın ayrılmaz bir parçası olmakla unutulup gitmek arasında bir yerlerde durduğu yorumları şimdiden yapılıyor. Bizce Live Photos bu dediklerimizden ilkine daha yakın görünüyor fakat sosyal medyanın en meşhur aktörlerinin bu özelliği desteklemesi biraz zaman alacak. Şimdilik sadece diğer Apple cihaz sahipleri Live Photos ile çekilen canlı fotoğrafları görüntüleyebiliyor ki bu önemli bir dezavantaj.
camera_largeVideo kaydı
Kameraya gelen diğer önemli yenilikse 4K video çekme özelliği. Her ne kadar şimdilik 4K video görüntüleyebilecek cihazlara sahip olanların sayısı çok fazla olmasa da video kalitesi maksimum 1080p video çekebilen iPhone 6’ya göre çok daha ileride. Yine de birçok kullanıcının esas faydalı bulacağı özellik, iPhone 6s’te video çekerken yakınlaştırma (zum) yapıldığında detayların kaybolmaması olacak. Çektiğiniz 4K videonuzu, artık tüm iPhone’larda yüklü gelen iMovie uygulamasıyla açtığınızda hiçbir kayıp yaşamadan aynı kalitede çekiminizi düzenleyip başka format ve çözünürlüklerde kaydedebilmek mümkün.
Ne var ki 4K özelliği varsayılan olarak kapalı geliyor. Bunu nedeni ise çektiğiniz her 1 dakikalık video için iPhone’unuzdan 380 MB yer gitmesi. Görünen o ki Apple hâlâ üretmekte ısrar ettiği 16 GB’lik iPhone’ları unutmuş değil.
Tasarım
iPhone 6s, iPhone 6 ile bire bir aynı değil. Eğer önceden iPhone 6 kullanan biriyseniz 6s’i elinize alır almaz daha ağır olduğunu fark ediyorsunuz. Bunun temel nedeni 3D Touch teknolojisi için gereken ekstra malzemeler. Ayrıca telefon iPhone 6’ya göre fark edilmesi zor da olsa çok az kalınlaşmış fakat yan yana konulduklarında bile bunu anlamak çok güç.
Apple, 6s’in kasasında da bazı geliştirmeler yapmış. Yeni telefonda “7000 serisi” denilen, bilinen en güçlü alüminyum çeşitlerinden biri olan alüminyum kullanılmış. Ekran camının da daha dayanıklı olduğu iddia ediliyor ama birkaç iPhone feda etme olanağımız olmadığı için bunu test etmedik.
Tasarımdaki son sözünü etmeden geçemeyeceğimiz değişiklik ise altın, uzay grisi ve gümüş modellere ek olarak 6s ile birlikte bir roze altın seçeneğinin eklenmiş olması. Biz bu rengi yavan bulmuş olsak da renk meselesinin her zaman zevk meselesi olduğunu ve bu yeni rengi bayılanların da olduğunu biliyoruz. iPhone 6s’in satıldığı bir mağazayı ziyaret edip kendi gözünüzle görmenizde fayda var.
iPhone6s-RoseGold-BackFront-HeroFish-PR-PRINT
Performans
Evet, tahmininiz doğru: iPhone 6s geçen seneki modelden hızlı. Apple’ın söylediğine göre yeni A9 işlemci iPhone 6’daki A8’e kıyasla tam iki kat hızlı. Grafik işlemcisi ise iddiaya göre bundan da hızlı. Yaptığımız birkaç test, yeni iPhone’un gerçekten de hızlı olduğunu gösterdi.
GFXBench’in oyun performansı testi özellikle oldukça aydınlatıcı oldu: iPhone 6s o kadar hızlı ki telefonun kendi ekranının kullanıldığı test sonuçlarına göre maksimum tazeleme hızı olan saniyede 60 kare civarında sonuçlar elde ettik.
Ekranı kullanmadan 6s’in grafik işlemcisini test ettiğimizde ise Apple’ın yeni gözbebeğinin sınırlarını zorlamış olduk. Diğer hiçbir Android mobil cihazda ulaşılamayan T-Rex HD testindeki saniyelik 80 karelik değere ilk defa iPhone 6s ile, üstelik de telefon çok ısınmadan ulaştık.
Bunun fiili kullanımda ne getireceği biraz daha muğlak. Günümüzün uygulama ve oyunları göz önüne alındığında bu telefonun günlük kullanımda pek zorlanmayacağını söyleyebiliriz. Hatta çoğu durumda iPhone 6’ya kıyasla pek fark hissedilmeyecek. Pratikte uygulamalar zaten bir saniyeden daha kısa sürede açılıyor. Ekrandan ekrana geçiş de (örn. ana ekrandan arama ekranına ve iOS 9 ile gelen Siri önerileri ekranına) artık çok az daha hızlı. Önceki nesle göre çok daha hızlı diyebileceğimiz tek özellik ise parmak izi kontrolü. Telefon artık daha yüksek çözünürlüklü parmak izi sensörü sayesinde dokunduğunuz anda bekleme olmadan açılıyor.
Pil ömrü
Apple yeni iPhone’da pil kapasitesini düşürmüş. Evet, doğru okudunuz, yeni iPhone’da pil daha küçük. Fakat memnuniyetle gördük ki telefonun pil ömründe herhangi bir değişim yok.
Sabah saat 5.30’da şarjdan aldığımız 6s ile çektiğimiz canlı fotoğraflar, 4K videolar, uygulama yüklemeleri, 4G üzerinden 2 saat boyunca müzik dinleme sonunda kalan pil oranı 10. saatin sonunda %50’ydi. Daha sonra yaptığımız daha kapsamlı testler de pil ömrüyle ilgili ilk testi destekler nitelikteydi. Uçuş modunda, ekran 120 kandela parlaklığındayken pil ömrü her saat başı %7,2 oranında azaldı. Kısaca 6s birçok kişiye gün boyu yetecek pil ömrü sunacak gibi görünüyor.
Ekran kalitesi
İlk bakıldığında ekran kalitesinde pek bir şey değişmemiş gibi görünüyor. Eskisi kadar dengeli renkler parlak bir ekranda sizi karşılıyor, fakat ekranın parlaklığını azalttığınızda kenar ve köşelerde grilikler oluşmaya başlıyor. Yine de 3D Touch ve Taptic Engine’i bu boyutlara indirgemenin bir karşılığı olarak Apple’ı bu ufak tatsızlıktan dolayı çok suçlayamıyoruz. Zaten X-rite i1Display Pro renkmetresi ile ölçüldüğünde bu ekranın piyasadaki en iyi telefon ekranlarından biri olduğu da ortaya çıkıyor.
iPhone 6s, maksimum 572 kandela parlaklığa ve göz kamaştıran 1599:2 kontrast oranına ulaşabiliyor. sRGB renk skalasındaki renklerin %95’ini gösterebilen ekranın ayrıca Delta E (renklerin ekranda yansımasıyla gerçekte nasıl olması gerektiği arasındaki fark) performansı da mükemmele yakın bir değer olarak kabul edilen 1,02. Bu, Samsung Galaxy S6 Edge’inkiyle benzer bir değer fakat S6 Edge’deki fazla doygun renklere 6s’te rastlanmıyor.
Karar anı
Apple her yıl çıkardığı her yeni iPhone’larla büyük çoğunluk tarafından hep başarılı görüldü ve hem hızda hem de kamera performansında geliştirmeler yapageldi. Bu arada da tasarımlarıyla “Bundan sonraki tasarım artık ne kadar daha iyi olabilir?” sorusunu sordurdu. Fakat 3D Touch ile yeni bir şey oluyor. Apple akıllı telefonların evriminde bir sonraki aşamaya geçiyor. Biliyoruz ki bu özellik de rakipler tarafından kopyalanacak. Apple, 3D Touch’ı uygularken ekran kalitesinden ve pil ömründen ödün vermiyor ve kameralarda da iyileşmeler yapmaktan geri kalmıyor.
Yeni iPhone ile ilgili en büyük hayal kırıklığı hâlâ 16 GB’lik modelin sunuluyor olması ve 32 GB’lik modelin olmaması. Bize sorarsanız bu zamanda sadece 16 GB kapasiteli bir iPhone almak hata olur. Bu da en az 64 GB’lik iPhone 6s’e yönelmek gerektiği anlamına geliyor ki 3.499 TL’lik fiyat yenilir yutulur cinsten değil! 5,7 inçlik Samsung Galaxy S6 Edge+’ın ve direkt rakip Galaxy S6’nın fiyatlarının ülkemizde bu seviyeden çok aşağılarda olduğunu göz önüne alırsak yeni iPhone’un işi zorlaşıyor.
Fakat akıllı telefon teknolojisinin en ön saflarında yer almak istiyorsanız iPhone 6s’i satın almaktan başka bir çareniz yok gibi. Elbette bir de iPhone 6s’in çok iyi bir telefon olması gibi oldukça büyük bir avantajı da var.
iPhone 6s ve 6s Plus
iPhone 6s Plus sadece daha büyük bir telefon değil, aynı zamanda daha iyi bir ekrana da sahip. İPhone 6s’in 4,7 inç genişliğindeki 1334×750 piksellik ekranı inç başına 326 piksel sunarken Full HD ekranıyla iPhone 6s Plus inç başına 401 pikselle öne çıkıyor. Bu, çıplak gözle ayırt edilebilir bir fark değil aslında. Artık öyle bir noktaya ulaştık ki ekstra piksellerin sağladığı tek şey pilin daha hızlı tükenmesi.
Bunun dışında Apple’ın iki telefonu arasında pek bir fark yok. Her ikisi de aynı işlemci, aynı kamera ve aynı kablosuz ağ yongalarına sahip. 6s Plus daha büyük bir pil barındırıyor ve Apple’ın verdiği değerleri doğru kabul edersek büyük ekran performansta herhangi bir düşüklük yaratmıyor. Apple’a göre 6s Plus 14 saat boyunca HD video oynatabilirken 6s’te bu değer 11 saat. 4G üzerinden internete bağlanmada 6s Plus 12 saat, 6s ise 11 saatte pili bitiriyor. Pratikte ise her iki telefon da her gece o prizde şarj olacak gibi.
Bu iki telefon arasındaki en yürek hoplatan ayrıntıyı, yani fiyatı göz önüne alalım. Günümüz akıllı telefonlarında 16 GB depolama alanının yeterliliği çok kuşkulu. O yüzden 64 GB’lık 6s ve 6S Plus’ı karşılaştırdığımızda karşımıza 3499 ve 3899 TL’lik fiyatlar çıkıyor. Her iki telefonun 128 GB’lik versiyonları ise fiyata 400 lira ekliyor. Söz konusu rakamlar herhangi bir telefona harcamak için olağanüstü fiyatlar, fakat söz konusu telefonlar da zaten olağanüstü telefonlar.
Teknik özellikler
Çift çekirdekli Apple A9 işlemci ve bütünleşik M9 yardımcı işlemci 
● 2 GB RAM
● 16/64/128 GB depolama
● 4,7 inç 750 x 1.334 piksel IPS ekran
● 12 MP arka, 5MP ön kamera
● çift bant 802.11ac Wi-Fi
● 4G
● parmak izi okuyucu
● NFC (sadece Apple Pay için)
● 1.715 mAh Li-ion pil
● iOS 9 işletim sistemi
● 67 x 7,1 x 138 mm
● 143 gram ağırlık
Fiyat: 16 GB 3.099 TL, 64 GB 3.499 TL, 128 GB 3.899 TL

IMG_7189
Netis WF2220
Ülkemizde kullanıcı dostu fiyatları ile kısa zamanda kabul gören ağ ürünleri markalarından biri de hiç şüphesiz netis. Firmanın WF2220 olarak adlandırdığı 300 Mbps kablosuz yönlendiricisi, özellikle evinin veya ofisinin arka odalarında sinyal sorunları yaşayanların derdine derman olacak nitelikte. Sınıfındaki en uygun fiyatlı ürünlerden biri olan netis WF2220’nin erişim noktası, çoklu SSID, tekrarlayıcı ve WDS gibi birden fazla kullanım modunun bulunması da önemli bir nokta.

netis WF2220, parlak siyah renkte bir tasarıma sahip. Zamanla toz ve çizilmelerden etikeneceği kaçınılmaz bir gerçek. Ürünün görünümü oldukça sade. Kutudan gelenler arasında bir de PoE (Power Over Ethernet) dönüştürücüsünün olduğunu da belirtmekte fayda var. Böylece destekleyen IP kamera gibi ürünleri ek bir adaptör bağlantısı olmadan kullanabilirsiniz. netis WF2220’nin tüm kullanım durumu ön panele yerleştirilen LED’ler üzerinden izlenebiliyor. Yerleştirilen LED’ler arasında bir de Turbo var. Turbo özelliğini arka yüzeyde bulunan tek bir tuşla aktifleştirebilirsiniz. Turbo özelliğinin aktifleşmesi ile sinyal gücü artıyor.

netis WF2220, 802.11n teknolojisi kapsamında 300 Mbps kablosuz ağ hızına destek veriyor. Sinyal iletiminde ise iki adet 5 dBi gücünde anten görev yapıyor. Antenlerin çıkarılabilir yapıda olması ilerleyen zamanlarda daha güçlü modellerle değişimi ve sinyal etki alanının artırılmasını kolaylaştırıyor. netis WF2220 aynı zamanda bir kablosuz ağ istemcisi olarak da kullanılabiliyor. Arkadaki LAN girişini kablosuz ağı kabloluya çevirmek veya tam tersi şekilde görevlendirebilirsiniz. Arka taraftaki detaylardan bir diğeri de günümüzün olmazsa olmazlarından kolay kurulum sağlayan WPS düğmesi.

netis WF2220’in en önemli noktalarından birisi PoE desteği sunması. Eğer bir IP kamera kullanma düşünceniz varsa, PoE destekli bir ürün tercih ederek hem veri, hem de güç bağlantısını tek bir ethernet arabirimi üzerinden gerçekleştirebilirsiniz. Bu işlev aslında bir adaptör yardımı ile sonradan da kazandırılabiliyor ancak söz konusu adaptörü netis WF2220’in kutu içeriğinde sunması dikkate değer bir yön. netis WF2220’de güvenlik özelliklerinden bir diğeri ise kullanıcı seviyesine özel üç adede kadar kablosuz ağ erişimine destek vermesi.

netis WF2220, AP ve çoklu SSID modunda kullanılırken mevcut kablolu yönlendiricinizden kablo vasıtası ile aldığı sinyali kablosuz hale getirme görevini üstleniyor. Eğer mevcut modeminizin kablosuz ağ performansından şikayet ediyorsanız veya eski nesil bir modeme sahipseniz netis WF2220’yi kullanarak 802.11n teknolojisine terfi edebilir ve teorik olarak 300 Mbps’lik kablosuz ağ hızına ulaşabilirsiniz.

Ürünün tekrarlayıcı ve WDS modu ise mevcut kablosuz yönlendiricinizden aldığı sinyalleri güçlendirip daha uzağa iletmeyi sağlıyor. Tüm yapılandırmalar İngilizce olsa da oldukça basit bir arabirim üzerinden gerçekleştiriliyor. Arabirim üzerinde güvenlik maksadıyla bağlanabilecek en fazla kullanıcı sayısını, ağa özel izinli MAC adreslerini, güne ve saate bağlı kablosuz ağ aktivitesini belirleyebilirsiniz. İhtiyaç duyacağınız tüm detaylara fazlası ile yer veriliyor.
netis WF2220, fiyat / performans dengesi oldukça yüksek bir ürün. 802.11n standardında bir ürün için beklenen performansı fazlası ile karşılayabiliyor. Daha da önemlisi çıkarılabilir 5 dBi’lık antenler ve yönetilebilirlik gibi artı özellikleri mevcut. Fiyatından daha fazlasını cömertçe sunuyor.

7
Noctua Industrial 24V Fanlar
Avusturya merkezli Noctua senelerden beri üst seviye işlemci soğutucuları ve fanlar sunuyor. Firmanın kasa fanları genelde kendilerine has renkleri sayesinde hemen kendini belli ediyor. Özel teknolojiler içererek düşük gürültüde yüksek hava akımı sunabilen Noctua fanlar 40, 60, 80, 92, 120 ve 140 mm olarak bulunmakta. Redux serisi fanlarla birlikte daha uygun fiyatlı versiyonlar ve Industrial serisiyle iş ortamlarındaki toz ve sıvı gibi zorlu şartlara uygun modeller eklenmişti. Industrial serisi ilgi görmüş olacak ki özel talep sonrasında normalde 12V ile işleyen Noctua Industrial fanlara 24V versiyonlar eklendi. Ancak bu demek değil ki yeni nesil Noctua Industrial 24V fanlar PC kasalarında kullanılamaz. Güç kaynağından gelen 12V gerilimle de rahat biçimde çalışabildikleri ve sadece hızın düştüğü söyleniyor.

Noctua tarafından bize gönderilen test örnekleri yeni Industrial 24V serisindeki tüm modelleri içeriyordu. Endüstriyel ürünler olduğundan sade bir kutu tasarımı tercih edilmiş. Fanlarla ilgili bilgilere kutu üzerinde yer verilmiyor. Kutulama başarılı ve sağlam karton seçilmiş.

Diğer Noctua fanlar aksine bağlantı adaptörü, hız kesici filtre, lastik bağlantı aparatı, Y çoklayıcı fiş gibi ekstralara yer verilmiyor. Dört kutudan da fanlar dışında sadece dört çelik montaj vidası çıkıyor.

İlk olarak 120 x 120 x 25 mm boyutlu fanlara bakıyoruz. Industrial serisi fanlarda Noctua siyah gövde seçerek iyi bir adım atmıştı. Kenarlardaki çıkarılabilir tip yumuşak contalar sayesinde titreşimler azaltılıyor. Daha önceki Noctua NF-F12 fanın yapısı aynen korunuyor ama IP67 koruması ekleniyor yani suya ve toza dayanıklı.
Noctua Industrial 24V serisinde iki tane 120 mm seçenek var. Bunların ikisi de PWM esaslı yani fan hızı kontrol edilebiliyor. Modellerden biri en çok 2000, diğeri 3000 devir hıza çıkabiliyor. Bunun için 24V uygulanması gerekiyor. 2000 devir modelde en yüksek gürültü 29.7 dBA ve hava akımı 121.8 m³/saat. 3000 devir modelde bu değerler sırasıyla 43.5 dBA ve 186.7 m³/saat yani epey güçlü. İkisi de 12V ile sorunsuz çalıştılar. Bu durumda hızlar sırasıyla 1100 ve 1600 devir değerine düştü.

Sırada 140 x 140 x 25 mm boyutlu olan üst model var. Bu modelde de 4-pin PWM giriş kullanılıyor yani hız istendiği gibi düşürülebiliyor. Noctua imzalı teknolojileri içeren NF-A14 fanın IP67 su ve toz koruması içerecek biçimde güncellemeden geçtiği ortada. Daha önceki endüstriyel modelden farkı 24V olabilen çalışma gerilimi.
120 mm modelde olduğu gibi 140 mm modellerde de 2000 ve 3000 devir motor seçenekleri yer alıyor. Haliyle 120 mm olanlara kıyasla çok daha yüksek hava akımı geçerli. 2000 devir modelde en yüksek gürültü 31.5 dBA ve hava akımı 182.5 m³/saat. 3000 devir modelde değerler 41.3 dBA ve hava akımı 269,3 m³/saat. Gerçekte 12V olan versiyonlarla aynı hava akımı ve gürültü 24V ile elde ediliyor. 12V ile çalıştırınca bu değerler sırasıyla 1100 ve 1800 devir değerine düşüyor.

Daha önceki Noctua fanlar ve endüstriyel modeller gibi yeni nesil 24V fanlar da son derece başarılı. Bu kez 6-30V çalışma aralığı ile çok daha esnek bir durum beliriyor. 6 sene garanti içeren fanların en yüksek kalitedeki malzemelerle üretildiği açık. Yüksek performanslı soğutma gereken ortamlarda uzun yıllar kullanılabilirler. Aynı zamanda PC kullanıcıları da kasalarında yer verebilir, PWM ile hızı sıcaklığa göre düzenleyebilir.

IMG_7264
Bloody B314
A4 Tech markasının oyunculara yönelik geliştirilmiş ürünleri Bloody alt markasında toplanıyor. Geçtiğimiz günlerde sitemizde Bloody B640 model klavyenin incelemesine yer vermiştik. Firmanın 14 klavyesi arasında mekanik ve optik tuş algılama teknolojisi ve hatta “Dünyanın en hızlı klavyesi” sloganı ile kendisini ön plana çıkartan Bloody B314 hem tasarımıyla, hem de teknolojileriyle oyuncuların hayallerini süsleyen bir model. Ek olarak klavyenin uygun fiyat etiketi de birçok oyuncu için biraz daha “gerçekleşebilir” bir hayal olacağını işaret ediyor.

Bloody B314’ün en büyük yeniliği Infrared Mechanical yani hem kızılötesi, hem de mekanik klavye tuşlarına sahip olması. Bu tuşlar oyuncuların en çok kullandığı W, A, S, D ile sınırlandırılmış olsa da birçok nokta oyunlarda ciddi avantajlar sağlayabiliyor. Ölçümlenen değerlere göre 0.2 ms’den daha düşük seviyede bir algılama elde edilebiliyor. Tipik mekanik tuşların 18 -ms 30 ms arası algılama değerini ciddi şekilde kısaltan yeni teknoloji ile parmak hareketleri en kayıpsız şekilde bilgisayara aktarılabiliyor.

Bölgesel aydınlatmaya sahip olan Bloody B314’ün W, A, S, D tuşları seçilebilmesi kolay ve parmakların kaymasını engelleyen bir malzeme ile kaplanmış. Kutudan siyah renkte tuşlar gelmediği için herhangi bir değişiklik yapabilmek mümkün değil. Klavyenin en sol tarafında beş adet tuş dikkat çekiyor. Programlanabilir bu tuşlara ek olarak boşluk tuşunun altında da dört adet tuşa yer veriliyor. Böylece kısayol ve makrolarınızı kolaylıkla kaydedebilirsiniz. Klavyedeki tüm tuşlar sıvı temasına karşı dirençli olacak şekilde tasarlanmış. 495 x 240 x 42 mm’lik boyutlar çalışmak ve oyun oynamak için gerekli rahatlığı fazlası ile karşılıyor. 1020 gramlık ağırlık da klavyenin sabit bir şekilde durması için oldukça yeterli.

Bloody B314’ün aydınlatma sistemi son derece başarılı. Fn ve ok tuşlarına basarak parlaklık seviyesini değiştirebilmeniz mümkün. Ayrıca Fn + F12 tuş kombinasyonu ile aydınlatmayı açma ve kapama şansınız da var. Bu noktada değinilmesi gereken en önemli detay Bloody’nin tuş tasarımı. Özel olarak üretilmi tuşlarda sadece harf veya rakamın olduğu bölüm şeffaf olarak bırakılmış. Böylece dağınık olmayan ve net bir tuş aydınlatması sağlanıyor. Boşluk tuşunun da standart kalıpları aştığını söylemek gerek. Sağdan ve soldan çift menteşeli ve denge çubuklu boşluk tuşu gerçekten başarılı.
Bloody B314’de rahatlık da ön planda. Özellikle sol el için küçük bir bilek desteğine yer verilmesi ve boşluk tuşunun sol tarafa doğru kalınlaştırılması oldukça küçük ancak önemli detaylar. Bilek desteği de terletmeyen ve kaymayı engelleyen bir malzemeye sahip. Bloody B314 genel hatları ile standart klavyeleri andırıyor ancak oyunculara dair sunulanlar da azımsanamayacak düzeyde. Ergonomik olarak daha fazlasını aratmıyor. Programlanabilir tuşlar da özellikle MMO / RPG / FPS oyuncularının işini ciddi şekilde kolaylaştırıyor.

Oscar Macro platformu ile makrolarınızı kaydedebilir hatta makroları yükleyebilir veya paylaşmak için dışarı çıktı alabilirsiniz. Farklı oyunlar için üç makroya kadar kişiselleştirme yapabilmeniz mümkün. Makrolar diğer klavye ayarları için ihtiyaç duyacağınız yazılımı Bloody’nin web sitesinden indirmeniz gerekiyor. Klavye ile sunulan kablo da hem özellikleri, hem de görünümü ile oyunculara hitap ediyor. Naylon örgü ile kaplı kablo ile takılma ve kaza eseri kablo kopması gibi sorunlar sona eriyor. Yaklaşık 1.8 metre uzunluğunda olan kablo yeterli seviyede. Ek olarak klavyenin eğimi arkada konumlanan ayaklıklar yardımıyla biraz daha artırılabiliyor.

Bloody B314 öncelikle sağlam bir klavye. Oyunculara avantaj sağlayacak ciddi tasarım ve teknolojik özelliklere sahip. Fiyat olarak günümüzün en “alınabilir” seviyedeki oyuncu klavyelerinden birisi. İhtiyaç duyulan makro kaydı, aydınlatma ve tuş hassasiyeti gibi detayların tümüne sahip. Tabii eksik olan bazı noktalar da yok değil. Örneğin klavye üzerinde ek bir USB ve ses girişi yok. Fn ve F tuşları ile birçok ayara kısa şekilde erişilebilse de yine de aranmıyor değiller. Sonuç olarak iyi bir klavye, iyi bir fiyat. Çok da fazlasını istememek gerek.

IMG_7296
Lenovo P70
Lenovo akıllı telefon pazarına hız kesmeden yeni ve farklı modeller eklemeye devam ediyor. Firmanın P70 olarak adlandırdığı yeni modeli öncelikle 4000 mAh kapasitedeki pili ile ön plana çıkıyor. 4000 mAh kapasitedeki batarya normal kullanımda üç günü ifade ediyor. Lenovo P70, 5 inç ekrana sahip bir telefon ve benzerlerine göre yüzde 50’den de fazla pil kapasitesi sunuyor. Üstelik teknik özellikler yönünden de başarılı ve daha da önemlisi cep yakmıyor. 799 TL gibi iddialı bir fiyata sahip.

Lenovo P70 siyah renkte bir telefon ancak arka kapağın biraz daha koyu lacivert tonlarını anımsattığı söylenebilir. Telefonun oldukça zengin bir kutu içeriği var. Kutu içeriğinde gelen kablo ve adaptör gibi aksesuarların beyaz renkte olması görsellik açısından uyumsuzluk sağlasa da genel olarak kaliteliler. Sunulan USB kablo, adaptörün de desteklediği 2A’lik şarj beslemesine oldukça uygun ve telefonun 4000 mAh’lık bataryasını kısa sürede doldurabiliyor. Kutu içeriğinden gelen diğer detaylar ise arka kapak koruyucu ve ön cam filmi. 799 TL’ye Lenovo P70’e sahip olduktan sonra aksesuarlar için başka hiçbir masraf yapmanıza gerek kalmıyor.

Lenovo P70 için akla gelen ilk soru hiç şüphesiz yüksek pil kapasitesinin tasarıma olan negatif etkisi. Lenovo P70, 149 gram ağırlığa ve 8.9 mm kalınlığa sahip. Günlük yaşamı olumsuz etkileyen ve diğer telefonlara kıyasla kaba görünen bir yapıdan kesinlikle bahsetmek mümkün değil. 142 x 71.8 x 8.9 mm boyutlar kesinlikle 5.0 inç sınıfındaki bir telefona uygun. Telefonun donanımsal özellikleri de hem üstün performansa, hem de düşük enerji tüketimine yönelik seçilmiş. En üst seviye donanımları beklemek hata olur ancak yine de günümüzdeki tüm uygulamaları performanslı şekilde çalıştıracak bileşenlere yer verilmiş.

Lenovo P70’te MediaTek’in 1.7 GHz hızda çalışan ve sekiz çekirdekli MT6752 işlemcisi bulunuyor. 2 GB sistem belleği ile birlikte yüksek bir sistem performansı sağlayan işlemci, güç tüketimi açısından da oldukça tutumlu. Telefonda yer alan kameralar günümüzün standartlarını sağlıyor. 5.0 MP çözünürlükteki ön kamera yeterli kalitede selfie’ler sağlarken 13.0 MP çözünürlükteki ve otomatik odaklama destekli arka kamera da LED flaş ile iyi işler çıkartıyor. Lenovo P70’in pil konusundaki başarısını söylemiştik. Tüm telefonun dolması 3 saatlik bir zaman alıyor. Aceleniz olduğu durumlarda da 15 dakika şarj ederek üç saate kadar konuşma süresi elde edecek kadar şarj süresi sağlayabilirsiniz.


  • MediaTek MT6752 (1.7 GHz) işlemci
  • 2 GB bellek
  • 5.0 inç, 1280 x 720, IPS ekran
  • 16 GB dahili depolama
  • 5.0 MP ön, 13.0 MP arka kamera
  • Çift SIM kart
  • GPS, Glonass, A-GPS
  • 4000 mAh pil
  • Bluetooth 4.0
  • 802.11b / g / n
  • 142 x 71.8 x 8.9 mm boyutlar
  • 149 gram ağırlık


Telefonla gelen OTG kablosu dışarıdan USB bellek veya farklı USB donanımları bağlamanızı sağlıyor ancak kablonun ilginç bir görevi daha var. Lenovo P70’i bir taşınabilir pil gibi kullanmanızı ve diğer cihazlarınızı da şarj etmenizi sağlıyor. Açıkçası başka telefonlarda görmediğimiz bir özellik. Buradan Lenovo P70’in piline ne kadar güvendiğini kestirebiliyoruz.

Lenovo P70’in arka kapağı çıkabiliyor ancak pil değişimi için yine servis müdahalesi şart. Arka kapağı açtığınızda Micro SD kart yuvası ve Micro SIM kart yuvaları karşınıza geliyor. Micro SIM kart yuvaları derken cihazın iki adet Micro SIM desteği olduğunu söylemeliyiz. Öte yandan 4G standardına da destek veriliyor. 16 GB kapasite günümüzün standartlarını karşılıyor ancak artış yapılmak istenirse Micro SD yuvasından faydalanabilmek mümkün. Telefonda gördüğümüz zayıf kalan noktalardan ilki ekran. Rakiplerde 1280 x 720 piksel değerinin çok çok üstünü görmeye başladık. Yine de bunu pil süresini ve tabii ki fiyatı etkileyen bir değer olarak değerlendirmek gerekiyor. Ekran 5.0 seviyesinde olduğu için PPI değeri yüksek ve pikselleri görmek hayli zor.

Fabrika verilerine göre Lenovo P70’in 4000 mAh’lık bataryası 2G modunda 46 saat ve 3G modunda 18 saat konuşmayı destekliyor. Bekleme süresi ise 2G modunda 34 gün, 3G modunda 29 gün ve 4G modunda 30.5 gün. Bir ayın bile üzerinde oldukç.a iyi değerler.

Test ettiğimiz süre boyunca Lenovo P70’den oldukça memnun kaldığımızı söylemeliyiz. FM radyo desteği yok. Sensör olarak yerçekimi, yakınlık ve ortam ışığı yerleştirilmiş. Bluetooth 4.0 ve GPS de atlanmamış. Fiyatına göre son derece iyi bir cihazla daha karşı karşıyayız. Donanım, tasarım ve yazılım tarafında sunulan birçok ekstra var. Lenovo P70 için son zamanların sınıfına göre en iyi telefonlarından biri diyebilmek mümkün.

IMG_7303
Plantronics BackBeat SENSE
Plantronics dünya üzerinde ses konusunda en deneyimli markalardan birisi. Hatta profesyonel ve sinema düzeyinde ses sistemi üreten Altec Lansing markası da Plantronics çatısı altında bulunuyor. Plantronics’in vizyonunun ise yüzde 80’inden daha fazlası kulaklıklar üzerine oluşmuş durumda. Oyuncu, kulak içi, Bluetooth destekli ve daha birçok seçenekten bahsetmek mümkün. BackBeat SENSE olarak adlandırılan model ise taşınabilir ve Bluetooth kulaklıklar segmentinde yeni bir dönemi başlatacak güçte. Ses kalitesi, teknik özellik ve rahatlık açısından değerlendirildiğinde Plantronics lackBeat SENSE’in birçok rakibinin önünde olduğunu kolaylıkla farkedebilirsiniz.

Plantronics BackBeat SENSE taşınabilir bir kulaklık olduğundan sürücüleri 180 derece dönebiliyor ve fazla yer kaplamadan özel kesesinin içine konabiliyor. Aslında ürünle birlikte birlikte gelen bu aksesuar biraz daha çanta görünümünde. Kot benzeri bir kumaşa sahip ve kulaklığı koruma görevini iyi bir şekilde gerçekleştiriyor. Öte yandan kulaklıkla birlikte gelen USB ve 3.5 metre ses kablosunu saklayabilmesi için ikinci bir göze daha sahip.

Plantronics BackBeat SENSE’in iki farklı modeli var. Birisi koyu renkte derilere sahip ve siyah plastik aksamlı model. Diğeri ise taba rengi deriye sahip beyaz plastik aksamlı model. Kutu içeriğinden biraz önce bahsettiğimiz iki kablo dışında kullanım kılavuzu ve hızlı başlangıç kılavuzu geliyor. Plantronics BackBeat SENSE’i ilk gördüğünüz anda bile malzeme kalitesinin üstünlüğü dikkat çekmeyi başarıyor. Detaylara inmeden önce teknik özelliklere bakalım.


  • 140 gram ağırlık
  • 18 saate kadar kablosuz çalışabilme
  • Beş kademeli LED gösterge
  • Android / iOS destekli pil kontrolü
  • 21 güne kadar bekleme süresi
  • Bluetooth 4.0 + EDR standardında iletişim
  • 100 metreye kadar kablosuz müzik aktarımı
  • Yüksek kaliteli ses için çift mikrofon
  • Dış sesleri duymanızı sağlayan açık mikrofon teknolojisi
  • Akıllı algılayıcılar
  • 90 derece dirseğe sahip 3.5 metre ses kablosu


Plantronics BackBeat SENSE tek bir şarjla 18 saate varan sürede müzik dinlemeyi sağlıyor. Telefonunuz veya bilgisayarınız ile bağlantı Bluetooth 4.0 standardı üzerinden gerçekleşiyor. İsteğe bağlı olarak iki farklı Bluetooth cihaza aynı anda bağlantı yapılabiliyor. Akıllı sensörlerle donatılan kulaklıkta, kulaklık çıkartılığında müzik aktarımının durması gibi faydalı özellikler bulunuyor. Böylece kullanım süresini daha da artırabilmek mümkün hale geliyor. Kulaklıkta çevrede olan biteni duyabilmeniz için OpenMic özelliğine yer veriliyor. Böylece müzik dinleseniz bile olan bitenden haberdar olabilirsiniz. Tam anlamıyla rahat etmeniz için tasarlanan kulaklık metal gövde malzemesi ile sağlamlık konusunda şüphe uyandırmıyor. Kafa üstündeki ve kulak kepçesine temas eden pedlerdeki malzeme ise daha iyisini aratmayacak türden. Kulaklıkta gürültü engelleme teknolojisi pasif olarak bulunuyor. Aktif olarak görev yapan bir devre yok.

Kulaklıkta 32 mm büyüklüğünde sürücüler görev yapıyor. Ses kalitesi olarak profesyonelleri dahi tatmin edecek sonuçların ortaya konduğunu söylemek mümkün. Üretilen sesin frekans değerleri ise 20 Hz ve 20 kHz arasında. 140 gram ağırlıktaki Plantronics BackBeat SENSE’in sıfırdan şarj süresi ise 2.5 saat gibi kısa bir zaman alıyor. Bluetooth cihazlarla 100 metre açık alan içinde kullanılabilmesi de önemli bir avantaj.

Plantronics BackBeat SENSE üst düzey bir kulaklık. Kullanıcıların bütün beklentilerini karşılıyor. Kablosuz olmasına karşın neredeyse bir gün kesintisiz çalışabilecek performansa sahip. Tüm mobil cihazlarınızla kullanılabiliyor. Standart cihazlar için de 3.5 mm kablo ile uyum sağlayabiliyor. Rahatlık konusunda kesinlikle sınıfındaki en iyi ürünler arasında. Ses kalitesinde de olumsuz olarak eleştirebileceğimiz bir yönü yok. Haklı olarak fiyatı 570 TL gibi yüksek bir değerde ancak profesyonel düzeydeki ürünler için bu değerleri normal karşılamak gerekebiliyor.

ivythemes

{picture#YOUR_PROFILE_PICTURE_URL} YOUR_PROFILE_DESCRIPTION {facebook#http://facebook.com/officialteknopixel} {twitter#http://twitter.com/teknopixel} {google#plus.google.com/+Teknopixel} {pinterest#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {youtube#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {instagram#http://instagram.com/umtcndn}

Image 1 Title

Image 1 Title aılsdoasıhdoısad

Image 2 Title

Image 2 Title wadda

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
pre{ font-family: Andale Mono, Lucida Console, Monaco, fixed, monospace; color: #000000; background-color: #eee; font-size: 12px; border: 1px dashed #999999; line-height: 14px; padding: 5px; overflow: auto; width: 100% }